Agora Meyhanesinin hikayesi


Dr. Onur Şenli (1940-2017)

1890’da bir Rum olan kaptan Asteri , Balat çarşısında bir meyhane açar. Meyhanesine de Rumca “meydan” anlamına gelen “Agora” adını koyar. Meyhane masa yerine kullanılan dev fıçıları ve ucuz şaraplarıyla kısa zamanda ün yapar. Ama meyhanenin ününü artıran olay ilgisiz bir biçimde İzmir kaynaklıdır.

Aradan zamanlar geçer…
Tarih 1959’dur.
Onur Şenli adında bir tıp fakültesi öğrencisi komşu kızına aşık olur ama aşkına karşılık bulamaz. Aşk acısı ona soluğu birçok zaman, İzmir’in Agora semtinde aldırmaya başlar. Çünkü Agora salaş meyhanelerin mekanıdır. Bir gün bu salaş meyhanelerden birinde içtikten sonra eve gelir ve bir mektup yazmaya başlar aşkına.

Mektup şöyle başlar: “Sana bu satırları bir sonbahar gecesinin felç olmuş köşesinden yazıyorum.”

Onur Şenli, mektubun ileriki bölümlerinde farkına varır ki aslında bir mektup değil bir şiir yazmaktadır. Şiirine de o günlerde moda olduğu üzere ingilizce şu adı koyar: The night, wine and love. Yani Gece, Şarap ve Aşk

Onur, şiiri yayımlatmak için fakültenin dergisine gönderir,şiiri kabul edilir. Şiir Neşter isimli dergide tam basılmak üzereyken, Ege Expresi gazetesinin kültür-sanat editörü Şadan Gökovalı tarafından görülür. Editör şiiri yayınlar ama adını değiştirerek. Şiirin adı olur Agora Meyhanesi.

Şiir o kadar sevilir ki, dillere pelesenk olur. Hatıra defterlerinde yer alır, sevgililerin kulaklarına fısıldanır. Şarkısı yapılır, şarkıyı neredeyse ünlü olup da söylemeyen sanatçı kalmaz. Müzeyyen Senar, Zeki Müren, Gönül Yazar, Behiye Aksoy sadece bunlardan birkaçıdır.

Şarkıyı dinleyenler İzmir’deki Agora’dan habersiz Balat’ta ki Agora Meyhanesi’ne akın ederler. Çünkü şarkıdaki Agora Meyhanesi’nin burası olduğunu düşünmektedirler. Haliyle geceleri burası hınca hınç dolmaya başlar. Öyle popüler bir mekan olur ki tam 286 Türk Filmi’nin meyhane bölümleri burada çekilir. Yani ucuz şarapların satıldığı meyhane Türkan Şoray’ları, Fikret Hakan’ları, Ayhan Işık’ları, Cüneyt Arkın’ları ağırlamaya başlar.

Halbuki Onur Şenli şiiri yazarken Balattaki meyhaneden ve sekiz köşeli olduğundan, hatta Özdemir Asaf’ın 8 köşe için 8 ayrı şiir yazdığından haberi yoktur.

2000’li yıllardan sonrada meyhane kaderine terkedilir, çöplük olarak kullanılmaya başlar.

AGORA MEYHANESİ (şiir,tam metin)

sana bu satırları
bir sonbahar gecesinin
felç olmuş köşesinden yazıyorum
beşyüz mumluk ampullerin karanlığında
saatlerdir boşalan kadehlere
şarkılarını dolduruyorum
tabağımdaki her zeytin tanesine
simsiyah bakışlarını koyuyorum
ve kaldırıp kadehimi
bu rezilcesine yaşamaların şerefine içiyorum.
burası agora meyhanesi
burada yaşar aşkların en madarası
ve en şahanesi
burada saçların her teline bir galon içilir
gözlerin her rengine bir şarkı seçilir
sen bu sekiz köşeli meyhaneyi bilmezsin
bu sekiz köşeli meyhane seni bilir
burası agora meyhanesi
burası arzularını yitirmiş insanların dünyası?
şimdi içimde sokak fenerlerinin yalnızlığı
boşalan ellerimde kahreden bir hafiflik
bu akşam umutlarımı meze yapıp içiyorsam
elimde değil
bu da bir nevi namuslu serserilik
dışarda hafiften bir yağmur var
bu gece benim gecem
kadehlerde alaim-i semaların raksettiği
gönlümde bütün dertlerin hora teptiği gece bu
camlara vuran her damlada seni hatırlıyorum
ve sana susuzluğumu
birazdan şarkılar susar, kadehler boşalır
umutlar tükenir, mezeler biter
biraz sonra bir mavi ay doğar tepelerden
bu sarhoş şehrin üstüne
birazdan bu yağmur da diner
sen bakma benim böyle delice efkarlandığıma
mendilimdeki o kızıl lekeye de boş ver
yarın gelir çamaşırcı kadın
her şeyden habersiz onu da yıkar
sen mesut ol yeter ki ben olmasam ne çıkar?
dedim ya burası agora meyhanesi
bir tek iyiliğin tüm kötülüklere meydan okuduğu yer
burası agora meyhanesi
burası kan tüküren mesut insanların dünyası

Kanserle savaşan Ege Tip mezunu Dr. Onur Şenli tedavi gördüğü hastanede vefat etti.(08.09.2017).

Kaynak: Onur Şenli (İzmir-1959)

Akrep Gibisin


nazimakrep gibisin kardeşim,
korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
serçe gibisin kardeşim,
serçenin telaşı içindesin.
midye gibisin kardeşim,
midye gibi kapalı, rahat.
ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
bir değil,
beş değil,
yüz milyonlarlasın maalesef.
koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
dünyanın en tuhaf mahlukusun yani,
hani şu derya içre olup
deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.
ve bu dünyada, bu zulüm
senin sayende.
ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
kabahat senin,
— demeğe de dilim varmıyor ama —
kabahatın çoğu senin, canım kardeşim!

Nazım Hikmet, 1947

AŞK


418401_336712103017197_2097742034_nŞimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git
Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler.
Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin
Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık
Sevgideydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı
Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun ötmüştü
Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti
Yoktu dünlerde evelsi günlerdeki yoksulluğumuz
Sanki hiç olmamıştı

Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu
Şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı
İstanbullar
Şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların
dünyaların
Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydi sevmek
Ki Karaköy köprüsüne yağmur yağarken
Bıraksalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
Çünkü iki kişiydik

Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
Seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu
İki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
Sonrası iyilik güzellik.

Cemal Süreya

Büyüdüm De Ne Oldu


10154559_756335121052033_1833861410_nBüyüdüm De Ne Oldu
Küçükken top almak için giderdim markete,
Şimdi eve ekmek almak için.
Küçükken bisiklet sürmek için çıkardım mahalleye,
Şimdi nefes almak için.
Küçükken arkadaşlarımı görmek için giderdim okula,
Şimdi YGS sorularını görmek için.
Küçükken boş vakitlerimi misket oynayarak geçirirdim,
Şimdi şiir yazarak.
Küçükken komşunun camını kırardım,
Şimdi insanların kalbini.
Küçükken haksızlık yapanı oyundan atardım,
Şimdi kalbimden.
Küçükken parklarda gezmeyi severdim,
Şimdi karanlık sokaklarda.
Küçüken yalnız kalınca ağlardım,
Şimdi yanımda biri olunca.
Küçükken sloganım şöyleydi:
Ümit üzüm sever,
Zafer bayrak al,
Bağcı üzüm topla.
Şimdi ise:
Ümitlendim,
Zafere ulaştım,
Bağlandım hayata.
Geçmişi ve bugünü karşılaştırınca,
Düşünüyorum da büyüdüm de ne oldu?
ÜMİT ZAFER BAĞCI

İzmarit Mezarlığı


Saymadım, kaçıncı şehidi de gömüyorum kül tablasına.
Ama son iki sigaram kaldı..
Ne çabuk bitti bu gece, ne ara?
Daha sensizliği dolduramadım ki ciğerlerimin en doruğuna..
Saate bakıyorum..
Akrep tehditler savuruyor yelkovana.

Kahraman Tazeoğlu

BENCE MALUMDUR


dikenin
kalbime battığı bir sonbahar günüdür
sen elini bulutların içinde gezdirirsin
bulutlar senin gözlerinin üstünde yürürler
içini kurtlar kemirir
bence malumdur
buğulanmış camların arkasında masmavi yüzün
senin ateşler içinde olduğun
bence malumdur
ellerin muhakkak çocuk elleridir
hep kimsenin bilmediği türküler düşünürsün
onlar neden daima okul türküleridir
süleymancıktan bahseder
kara toprakta açık yeşil bir yıldız gibi akıp giden
süleymancıktan
ve karınca yuvalarından bahseder
ışıksız kömürsüz karınca yuvalarından
gökyüzünde kızıl bir hilalin kaydığını görürsün
sen ansızın gökyüzünde görünürsün
gözlerinin rengi
bence malumdur
elinde değildir akşam serinliğinde üşürsün
eylül’den itibaren geceler hazindir uzundur
sokaklar yorulur uykuya varıp gelirler
sokakların üstüne bulutlar gelirler
bulutların üstüne yıldızların gözleri gelir
bir yıldız bir yıldızın ardınca gider
yıldızların kayboldukları yer
bence malumdur
karanlıkta bir şeyler kopar dağılır
uzaktan yabancı sesler duyulur
sen elini bulutların içinde gezdirirsin
elin hayalerimi dağıtır
bilirsin
sen elini bulutların içinde gezdirirsin

Attila İlhan (Sisler Bulvarı)

Sorular


“Dillerinin nasıl çevrileceği hakkında
nasıl hemfikir olmalı kuşlarla?

Nasıl demeliyim kaplumbağaya,
yavaşlıkta onu geçtiğimi?

Nasıl sormalı pireye
yüksek atlamadaki derecesini?

Ve güzel kokuları için
nasıl teşekkür etmeli karanfillere?

Şafak atarken denizde,
hangi şirin heceleri tekrarlar hava?

Mahkumun düşündüğü ışık,
senin için parıldayanın aynısı mıdır?

Hangi dilde düşer yağmur
acılı kentlerin üzerine?”

Pablo Neruda

Niye anlatmıyorsunuz?


Ölümler geç, ayrılıklar erken varmadı mı sizce de ?
Kabuslar uzun sürmedi mi ?
Kaçtıklarınız yok mu, kaçırdıklarınız ?
Günahlarınızdan arınmak için yapmadığınız hiçbir şeyleriniz ve günaha girmek için adadıklarınız ?
Ne kadar samimiydi kahkahalarınız ?

Sahi sizin acılarınız yok mu ? Sizin kirli dünleriniz, yaralarınız, yarınsız kalmışlığınız ?
Suçlarınız yok mu ?
Sancılı geceleriniz, yürümüyor mu üzerinize yalanlarınız ?
Hiç yalan söylemediniz mi siz ?
İhanet etmediniz mi ?
Korkularınız yok mu ?
Hiç kaçmak istemediniz mi kendinizden siz ?
Varoş yanlarınız, argo kelimeleriniz, küfürleriniz yok mu lan !
Hiç iğrenmediniz mi bakarken aynalara ?
Niye anlatmıyorsunuz o rezil hayallerinizi ?

DESEM Kİ


Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır,
Rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor,
Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,
Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,
Senden kopardım çiçeklerin en solmazını,
Toprakların en bereketlisini sende sürdüm,
Sende tattım yemişlerin cümlesini.

Desem ki sen benim için,
Hava kadar lazım,
Ekmek kadar mübarek,
Su gibi aziz bir şeysin;
Nimettensin, nimettensin!
Desem ki…
İnan bana sevgilim inan,
Evimde şenliksin, bahçemde bahar;
Ve soframda en eski şarap.
Ben sende yaşıyorum,
Sen bende hüküm sürmektesin.
Bırak ben söyleyeyim güzelliğini,
Rüzgârlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber.
Günlerden sonra bir gün,
Şayet sesimi farkedemezsen,
Rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden,
Bil ki ölmüşüm.
Fakat yine üzülme, müsterih ol;
Kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini,
Ve neden sonra
Tekrar duyduğun gün sesimi gökkubbede,
Hatırla ki mahşer günüdür
Ortalığa düşmüşüm seni arıyorum.

Cahit Sıtkı TARANCI

offdedimsize

öncelikle kendime, sen istersen sana da.

Don Charisma

because anything is possible with Charisma

Raskolnikov Sibiryası

Hayat acı vericidir, hayat korku doludur ve insanoğlu mutsuzdur. İnsanoğlu hayatı seviyor. Acıyı ve korkuyu sevdiği için hayatı seviyor. Yaşamak acı ve korkunun karşılığında verilmiştir bize. En büyük aldanmamız budur. İnsanoğlu benliğini henüz bulamamıştır. Onun için yaşamak ya da ölmek fark etmeyecektir. Dostoyevski - Ecinniler

Virginia Woolf

Herkes kendi geçmişini, kalbiyle bildiği bir kitabın sayfaları gibi kapalı tutar ve dostları sadece onun başlığını okuyabilir.

Temel Konuk

İnsan, her yaşın acemisidir. - Amine Gzat

Meral Meri

En içten gerçek bile hak ettiği yerde değildir. Biraz teselli isterseniz, kendilerine yarattıkları sahte dünyaya iyi bakın derim. Meral Meri

kulaktan dolma tarifler

yediklerim-içtiklerim-pişirdiklerim, gramsız, kulaktan dolma

BİRTAKIM YAZILAR

''Okumadığın gün karanlıktasın.''